Yeni trend; Raw Food
Biliniyor ki, canlı gıdalar içlerinde enzim, su, mineral ve enerji barındırıyor. Vücudumuzun pH değeri optimum 7.35-7.50'dir. Vücudun pH değeri düştüğünde yani asidic ortama geçtiğinde hastalıklara kapısı açık anlamına geliyor. Besinlerin doğal halleri ile vücudumuzun pH değeri ortalama aynıdır. Bedenimiz en iyi pH değeri alkaline olduğu zaman çalışıyor. Tüm pişmiş yemekler alkaline değeri düşük, asiditesi yüksek gıdalardır. Diğer bir nokta ise bitkilerin enerji dönüşümü.
Bitkiler su, hava, güneş ve topraktan belirli besinleri fiziksel maddeye dönüştürürler. Bu geçişte enzimler büyük rol oynuyor, insanlar da gıdalardan ihtiyacı olan enerjiyi alır. Canlı yaşayan besinler sindirim için gerekli enzimleri sağlıyor.
Dolayısıyla çiğ beslenme seklinin en önemli getirilen şöyle sıralanabilir:
Çiğ besinler bağışıklık sistemini güçlendirici, hazmı arttırıcı bakteri ve mikro-organizmalar içeriyor.
Fazla kilolardan kurtarıyor ve vücudun kendi öz yapısındaki vücut kitle endeksini buluyor.
Pişirilmiş yiyeceklerle besin değerlerini kaybetmek yerine, raw food ile vücuda alınan besinlerde enerjinin yüksek olması nedeniyle gençliğin devam etmesi sağlanıyor hatta yaşlanma yavaşlatılıyor. Aynı zamanda da bazı yaşlılık belirtilerinin geriye dönüşümü sağlanıyor.
Ciltteki lekeler azalıyor. Pigment hücreleri yenileniyor böylelikle saçlar parlaklık ve canlılık kazanıyor. Ciltteki kırışıklıklar azalıyor.
Sindirim sistemini yormayan enerji değeri yüksek besinlerden ve su yüzdesi yüzde 70'lerde olan çiğ beslenme sekli, karaciğeri ve böbrekleri desteklediğinden kronik hastalıkların önlenmesinde önemli rol oynuyor.
Sağlıklı bir uyku döngi ve sabah uyandığımızı dinç bir bedene sahip olmayı sağlıyor. Besinler canlı tüketildiğinde doyma hissinin daha çabuk gelmesinden dolayı, pişmiş besinlerden daha az tüketiliyor. Başlı başına kendimiz, komşumuz, dünyamız ve canlı olan her şeye saygı duymamız için bir temel hazırlıyor.
En sevdiğiniz yemek sorulunca aklınıza ne gelir? İçi karnabaharla doldurulmuş pişmemiş dolma ya da sarma? Yahut avokadolu çiğ ıspanak çorbası? Sizin için bunlar bir şey ifade etmiyor hatta bir "yemek" gibi bile durmuyorsa o zaman henüz "canlı yiyecek" akımıyla tanışmadınız!
Aslında "raw food", öz Türkçesi'yle "ham (ya da işlenmemiş) gıda", daha anlaşılır haliyle canlı, çiğ besinlerle beslenme yeni bir kavram değil. Ancak yüzyıllardan beri inandıkları birtakım prensiplerle beslenmeyi, hatta yaşamayı gerektiren bu akımı ilk defa bir Türk ile birlikte anıyoruz.
Canlı beslenme uzmanları kaydediyorlar ki:
Canlı beslenme başta kulağa yalnızca bir diyet gibi gözükse de bu tamamen bir yaşam felsefesi. Zira insanın daha canlı, daha enerjik olabilmesi için "canlı" gıdayla beslenmesi gerekiyor. Ama tabii siz canlı deyince kanlı canlı bir et parçası ya da henüz çırpınan bir balık getirdiyseniz gözünüzün önüne tamamen yanıldığınızı söylemek zorundayız. Zira bu noktada mevzu bahis olan "canlı" sıfatı yalnızca sebzeler için geçerli.
Yani öldürülmemiş (117 Fahrenayt ya da 47 derecede ölüyorlar) ve işlemden geçmemiş olmaları gerekiyor. Yalnızca o zaman vücudunuz için gereken enzimleri alabiliyorsunuz. Zaten canlı beslenmenin ilk öğretilerinden biri aynen şöyle: "Çiğ sebzeler enzim bakımından zengindir ve sindirimin gerçekleşmesinde önemli rol oynar." Finlandiya Kuopio Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmaya göre ham besinler içerdikleri bakteri ve enzimler sayesinde vücudun toksinlerden arınmasını sağlıyor. Bu sayede özellikle kolon kanseri riskini azaltıyor. 1996 yılında British Medical Journal'da yayımlanan bir makaleye göreyse taze meyvelerin de dahil olduğu diyet programı kalp krizi riskini yüzde 24 azaltıyor.
Çiğ beslenme felsefesini diğerlerinden ayıran özellik çiğ beslenmenin aslında bir yaşam tarzı olması. İnsanın kendini sevmesi, yaşadığı evren ve doğanın farkında olması, doğa ile dengeyi kurması ile gerçekleşiyor.
Vücudumuzun bizim kalemiz olduğunu düşünürsek, bizim sorumluluğumuz kalenin bekçilerini gerekli enerji destekleri ile beslemek.
Çiğ beslenme, insanın yeryüzüne geldiği andan itibaren Adem ile Havva'nın beslenme şekli gibi ilk orjinal yemek şekli.
Bizler milyonlarca yıl çiğ yiyecek yiyerek buralara kadar geldik.
Neleri yemekte özgürüz?
Uzmanlar bu çiğ beslenme tarzında günlük yaşamda yüzde 50 yeşil yüzde 25 meyve yüzde 25 kuruyemiş öneriyor. Bu sistemde hangi besinin kaç kalori olduğu değil neyi neyle yediğiniz önemli olan. Örneğin kavun ya da karpuzu diğer meyvelerle karıştırmamanız öneriliyor.
Özellikle tohumları ve kuruyemişleri yemeden önce 6-12 saat suda bekletip enzim hareketleri temelde tutulmaya çalışılıyor.
Ünlü isimlerden Raw Foodist'ler
Eskilerden Sokrat,Aristo,Plato ve Hipokrat'ın bu beslenme tarzını benimsedikleri bilinirken Hollywood camiasından ise Uma Thurman,Demi Moore,Natalie Portman çiğ besleniyor.
Evde kendi kendilerine çiğ beslenme yapabilirler mi?
Her şeyi kendileri hazırlayabilirler. Pasta bile buna dahil. Ayrıca çok kolay yenilebilir ve yedikten sonra pişmanlık yaratmayan bir yeme sistemi de ayrıca.
Bu yeme biçiminde yasaklar neler?
Alkol ve kahve bu yeme-içme biçiminden tamamen uzak... Gıdaların karışımı ve meyvelerin yemek esnasında yenmemesi bu sistemin anahtarlarından. Yemek esnasında su içilmezken çay ılık ve kafeinsiz olmak zorunda. Bugün Amerika'da bir çok klinikte çiğ beslenme ile tedaviler uygulanıyor. Dünyanın her yerinde bu yöntemle hastalara alternatif sağlık kazandıran kuruluşlar mevcut.
Kimler uygulayabilir?
Doktor tarafından aksi raporlanmadıkça herkes bu yeme biçimini benimseyebilir. Yutma problemi varsa yiyecekleri öğüterek içebilir. Doğadan gelenin bize zararı yok. Ara sıra görülen alerji durumları bile vücudun bu tip beslenmeye alışmasıyla kayboluyor. Amerika'da bağırsak iltihabı olan hastaların tedavisinde bu yöntem kullanılıyor ve sağlıklı yaşam sağlama yüzdesi yüzde yüz...
Yiyeceklerin sıvı ya da kuru şekilde kurutma ya da ısıtma yöntemiyle alınması, sindirim ya da gaz problemi olanlarda çiğ beslenmeye geçiş döneminde yardımcı olur.
Bugünün beslenme şeklinde yüksek asitli, sekeri kızartılmış, katkı maddesi çok, raf süresi beş yıla kadar uzayabilen yemeklerin arasında en masumu ve zararsızı çiğ beslenme türü.
Çiğ beslenmenin yıldızı olarak hangi sebze ve meyveler ön plana çıkıyor?
Listenin üstünde yeşiller yer alıyor. Biz özellikle toprak altında yetişen sebzelerin bile yaprak kısımlarının yemeğe ilave edilmesini öneriyoruz. Çünkü güneş enerjisi ile asıl temas eden yaprak kısımları olduğu için enerjinin en yoğun olduğu kısım kökten ziyade yapraklarıdır. Her türlü yeşil, özelliklede koyu renkli yeşiller kalsiyum açısından zengin. Smoothie'ler için doğal şeker ve çekirdekleri güneş enerjisini absorbe edebilme özelliğine sahip olduğu için özellikle kuru incir öne çıkıyor.
Antioksidan özelliklerinden dolayı ise nar, kızılcık, yabanmersini önemli. Vücudun alkaline seviyesine çok uygun olduğu için zeytin ve zeytinyağını öneriyoruz, pH değeri ile soslarda ve salatalarda ise gözdemiz zeytinyağı. Deniz sebzeleri için susam yağını önerebilirim. Kurutulmuş ya da çiğ deniz yosunlan denizden beslendikleri için mineral açısından oldukça zengindir ve salatalarınızda ayrı bir tat yaratır. Keten tohumu içeriğinde Omega 3 ve B12 ihtiva ettiğinden, özellikle hayvan ürünü içermediklerinden çiğ beslenenlerin gözdelerinden.
Bu beslenme şeklini uygulayanlara bir öneriniz var mı?
Her beslenme seklinin önerdiği gibi su çok önemli. En az 2 litre su içmeyi unutmamak gerekiyor. Burada ayrıntı, içtiğiniz suyun asit değerlerini kontrol etmeniz. Japonya'da her ailenin evinde suyu iyonize eden cihazlar bulunuyor. Son dönemde Türkiye'de de bu aletlerin satışının başladığını duydum. İçtiğiniz kolanın asit değerinin 2.2 olduğunu söylersek ve bir bardak koladan sonra vücudu tekrar asit düzeyinin normale dönmesi için 32 bardak suya ihtiyaç olduğunu düşünürsek kutu mevye suları yerine press meyve sularının bedeninize verilen bir ödül olduğunu söylemeye gerek yok.
Bir öneri de yemek sırasında ve sonrasında su içmemeniz. Tatlıyı yemeklerden önce yemeyi tercih edin .Çünkü şekerli yiyeceklerin asit değeri yüksek olduğundan üzerine yiyeceğiniz çeklerin sebze ve yeşilliklerden oluşan bir çiğ salata ile asit baz dengesini kurarak sindirimi kolaylaştırabilirsiniz.Çok sıcak ve çok soğuk yiyecek ve içeceklerden kaçının. İçeceğinizde buz kullanmayın. Özellikle meyve tüketimini gün içerisinde yapmaya çalışın, akşam yemeğinden sonra meyve ya da tatlı yemekten kaçının. Özellikle karaciğer problemi olanlar dikkat etmeli. Bedeninizin ve ruhunuzun değerini bilerek yaşayın ve aldığınız nefesin farkında olarak beslenin...
Biliniyor ki, canlı gıdalar içlerinde enzim, su, mineral ve enerji barındırıyor. Vücudumuzun pH değeri optimum 7.35-7.50'dir. Vücudun pH değeri düştüğünde yani asidic ortama geçtiğinde hastalıklara kapısı açık anlamına geliyor. Besinlerin doğal halleri ile vücudumuzun pH değeri ortalama aynıdır. Bedenimiz en iyi pH değeri alkaline olduğu zaman çalışıyor. Tüm pişmiş yemekler alkaline değeri düşük, asiditesi yüksek gıdalardır. Diğer bir nokta ise bitkilerin enerji dönüşümü.
Bitkiler su, hava, güneş ve topraktan belirli besinleri fiziksel maddeye dönüştürürler. Bu geçişte enzimler büyük rol oynuyor, insanlar da gıdalardan ihtiyacı olan enerjiyi alır. Canlı yaşayan besinler sindirim için gerekli enzimleri sağlıyor.
Dolayısıyla çiğ beslenme seklinin en önemli getirilen şöyle sıralanabilir:
Çiğ besinler bağışıklık sistemini güçlendirici, hazmı arttırıcı bakteri ve mikro-organizmalar içeriyor.
Fazla kilolardan kurtarıyor ve vücudun kendi öz yapısındaki vücut kitle endeksini buluyor.
Pişirilmiş yiyeceklerle besin değerlerini kaybetmek yerine, raw food ile vücuda alınan besinlerde enerjinin yüksek olması nedeniyle gençliğin devam etmesi sağlanıyor hatta yaşlanma yavaşlatılıyor. Aynı zamanda da bazı yaşlılık belirtilerinin geriye dönüşümü sağlanıyor.
Ciltteki lekeler azalıyor. Pigment hücreleri yenileniyor böylelikle saçlar parlaklık ve canlılık kazanıyor. Ciltteki kırışıklıklar azalıyor.
Sindirim sistemini yormayan enerji değeri yüksek besinlerden ve su yüzdesi yüzde 70'lerde olan çiğ beslenme sekli, karaciğeri ve böbrekleri desteklediğinden kronik hastalıkların önlenmesinde önemli rol oynuyor.
Sağlıklı bir uyku döngi ve sabah uyandığımızı dinç bir bedene sahip olmayı sağlıyor. Besinler canlı tüketildiğinde doyma hissinin daha çabuk gelmesinden dolayı, pişmiş besinlerden daha az tüketiliyor. Başlı başına kendimiz, komşumuz, dünyamız ve canlı olan her şeye saygı duymamız için bir temel hazırlıyor.
En sevdiğiniz yemek sorulunca aklınıza ne gelir? İçi karnabaharla doldurulmuş pişmemiş dolma ya da sarma? Yahut avokadolu çiğ ıspanak çorbası? Sizin için bunlar bir şey ifade etmiyor hatta bir "yemek" gibi bile durmuyorsa o zaman henüz "canlı yiyecek" akımıyla tanışmadınız!
Aslında "raw food", öz Türkçesi'yle "ham (ya da işlenmemiş) gıda", daha anlaşılır haliyle canlı, çiğ besinlerle beslenme yeni bir kavram değil. Ancak yüzyıllardan beri inandıkları birtakım prensiplerle beslenmeyi, hatta yaşamayı gerektiren bu akımı ilk defa bir Türk ile birlikte anıyoruz.
Canlı beslenme uzmanları kaydediyorlar ki:
Canlı beslenme başta kulağa yalnızca bir diyet gibi gözükse de bu tamamen bir yaşam felsefesi. Zira insanın daha canlı, daha enerjik olabilmesi için "canlı" gıdayla beslenmesi gerekiyor. Ama tabii siz canlı deyince kanlı canlı bir et parçası ya da henüz çırpınan bir balık getirdiyseniz gözünüzün önüne tamamen yanıldığınızı söylemek zorundayız. Zira bu noktada mevzu bahis olan "canlı" sıfatı yalnızca sebzeler için geçerli.
Yani öldürülmemiş (117 Fahrenayt ya da 47 derecede ölüyorlar) ve işlemden geçmemiş olmaları gerekiyor. Yalnızca o zaman vücudunuz için gereken enzimleri alabiliyorsunuz. Zaten canlı beslenmenin ilk öğretilerinden biri aynen şöyle: "Çiğ sebzeler enzim bakımından zengindir ve sindirimin gerçekleşmesinde önemli rol oynar." Finlandiya Kuopio Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmaya göre ham besinler içerdikleri bakteri ve enzimler sayesinde vücudun toksinlerden arınmasını sağlıyor. Bu sayede özellikle kolon kanseri riskini azaltıyor. 1996 yılında British Medical Journal'da yayımlanan bir makaleye göreyse taze meyvelerin de dahil olduğu diyet programı kalp krizi riskini yüzde 24 azaltıyor.
Yorumlar
Yorum Gönder