Ana içeriğe atla

Halk içinde Hak ile Somuncu Baba Hazretleri

Halk içinde Hak ile Somuncu Baba Hazretleri



I.Bayezid, Niğbolu'da büyük bir zafer kazanınca şükür için Bursa'da bir cami yaptırmaya niyetlenir. Arsa belirlenir, temel atılır, taşlar tıraşlanmaya başlanır. O günlerde civarda bir fırıncı peydahlanır. Cami inşatında çalışanlara nefis somunlar dağıtır. Ama nasıl somunlar... Nar gibi kızaran, mis gibi kokan...



Neyse cami şekillenir. İnşaat artıkları temizlenir, camlar silinir, kandiller dizilir, halılar serilir. Dolaplara Mushaf-ı şerifler yerleştirilir. Rahleler, tesbihler, peşkirler son kez gözden geçirilir.



Ve vakit saat gelir..



O devirde elbette açılış için kurdele kesmez, gulgule ile el çırpmazlar. Efendi efendi saf tutar, huşu ile namaza dururlar. Çok çok günün önem ve mahiyeti hakkında bir vaaz verirler o kadar.



Neyse aziz mübarek cuma günü bütün Bursa Ulucami'ye akar. Yıldırım Bayezid, Emir Sultan hazretlerini kürsüye buyur eder ancak büyük veli gözleriyle kalabalığı tarar. Bir sütunun kuytusuna ilişiveren pamuk sakallı ihtiyarı işaret ederek "içimizde bu işe en lâyık odur" buyururlar. Somuncu Baba Padişahın emri üzerine minbere yürür ama geçerken "bizi niye ele verdiniz sultanım " gibilerinden burukça bakar.



Aaa bizim fırıncı!



Ahali önceleri "aaa bu bizim fırıncı değil mi" deseler de vaaz başlayınca kendilerinden geçerler. Muhteşem camide sanki ılık Medine rüzgarları eser, Haremeyn'e yelken açarlar. Somuncu Baba Fatiha Süresinin yirmi ana ilim üzerine yedi türlü tefsirini yapar. İlkini herkes, ikincisini ekseriyet, üçünsünü az kimse anlar. Ancak dördüncü ve sonrakilerde ilim ehli bile zorlanırlar. Hele son tefsirden İlahi sırlara mazhar olamayanlar hariç kimse bir şey anlayamaz. Bursalılar, sokak sokak dolanan gülyüzlü fırıncının Şam-ı şerifteki Bistami dergahlarında yetişen ve Erdebili hazretlerinden icazet alan Şeyh Hamid-i Veli hazretleri olduğunu öğrenince çok şaşırırlar.



Cami çıkışında herkes Hamid-i Veli ile aynı kapıdan çıktığını ve elini öpmekle şereflendiğini sanır. Ancak unutulan bir şey var ki cami üç kapılıdır. Mübarek, sırrı ortaya çıkınca Bursa'dan ayrılır. Molla Fenari hazretleri büyük bir telaşla peşine düşer ve Bursa'da kalmaları için çok yalvarır. Lâkin büyük veli bilinmediği beldelerde yaşamayı arzulamaktadır. Yine de Bursalılar için "muhabbetiniz bol, sohbetleriniz feyzli, şehriniz yeşil olsun" diye dua buyururlar.



Bu ne iştah?



Şeyh Hamid-i Veli hazretleri, İnegöl'den yukarılara vurur, gider Tavşanlı taraflarında çobanlık yapmaya başlar. Otlattığı ineklerden biri çılgınlar gibi yemekte, durmadan su içmektedir. Büyük veli dayanamaz "A be mübarek" der, "bu ne iştah, bilmiyor musun ölüm var!" Hayvancağız "bilmez miyim baba" der, "ama benim minicik bir danam var."



- İyi de göğüslerindeki sütle 5 tane dana doyar.



- Sen bu sütü bize bıraktıklarını mı sanıyorsun. Önce sahibimin tenceresi, anasının güğümü, komşunun tası dolacak da artarsa danama kalacak. Bir kadın bu konuşmaları duyar ve eteğini tuttuğu gibi hemşehrilerine koşar. Hamid-i Veli sırrı açığa çıkınca orada da durmaz. Gider Aksaray'a yerleşir, lâkin bu kez nasıl bir işaret aldıysa halktan saklanmaz Aksine dergâhını açar, aşikare ders okutmaya başlar. Yüzlerce cevahir yetiştirir ki bunlardan biri de Hacı Bayram-ı Veli'dir.



Kusurumuz var ki...



Ömrünün son yıllarında rençberlik yapan bir talebesine iki avuç tohum verir ve "bunları da bir köşeye serp" der, "görelim bakalım ne olacak?" Talebe söyleneni yapar, hatta o tarafa gözü gibi bakar. Ancak kendi adına ektikleri alabildiğince boy atarken hocasınınkilerde bir hareket olmaz. Büyük veli bir gün tarlaya gelir ve "benim tohumlarımı ne yana attın" diye sorar. Talebe boş toprağı göstermekten utanır ve kendi tohumlarını serptiği tarafı işaret eder. Büyük Veli derin bir "eyvah" çeker, "Rabbime karşı ne kusur işledim ki dünyam mamur olmaya başladı" diye dizlerini döver.



Şeyh Hamid hazretleri hicri 815 yılında dostlarıyla helalleşir, iki rekat namaz kılar ve Kelime-i şehadet söyleyerek ruhunu teslim eder. Şeyh Hamid-i Veli'nin Darende ve Aksaray'da iki ayrı kabri vardır. Hangisinde olduğunu Allah bilir, kimbilir belki de Ulu Cami'nin üç kapısından çıkan veli, ikisini de şereflendirmiştir. Öyle ya yüce Mevlâm nelere kaadir değildir.



Diriyiz daim ölmeyiz Karanlıkta hiç kalmayız Çürüyüp toprak olmayız Bize gece gündüz olmaz. Somunun iyisi



Bir gün delikanlının biri gelir "baba be" der "misafirlerim var bana en güzel somunu versene." - Ekmekler önünde beğendiğini al. - Olmaz baba, sen seç. - Bana mı bırakıyorsun? - Evet sana bırakıyorum. Mübarek çıtır çıtır somunlar dururken gider tezgâh altından kurumuş solmuş bir ekmek çıkarıp önüne koyar. Delikanlı "amma yaptın ha" der, "bunun neresi iyi?" Büyük veli "evet bu eski ekmek" der, "ama, onu pişirirken Asr-ı saadetten bu kadar uzaklaşmamıştık."

Yorumlar