Ana içeriğe atla

Dava ve İlke


İDEOLOJİK kavramları sürekli tekrarlamak ‘ilkeli siyaset’ sayılır mı?

Özellikle sağ partilerde “dava” kavramı bir siyasi “kült” halindedir. “Dava” deyince hukukun temel ilkeleri, mesela özgürlükler, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, parti içi demokrasi gibi hayati ilkeler gölgede kalıyor!

Solda da “devrim” kavramı böyledir. “Devrim” kavramı Tek Parti devrinde devlet katında, 1960’lar ve 1970’lerde örgütler ve sol partiler katında tam bir “kült”tü.

1937’deki anayasa müzakerelerine, Takrir-i Sükûn ve Dersim Kanunu müzakerelerine bakın. Günümüzde önemli ve etkili olan sağdaki “dava” kavramıdır.

DAVA UĞRUNA

Yıllarca parlamenter sistemi savunup bir gecede lider başkanlık sistemine karar verince parlamenter sistemi savunmaya devam edenler “davaya ihanet” etmiş olur mu?

Demokrasilerde elbette başkanlık sistemi de olabilir. Aslında sistemlerin kâğıt üzerinde demokratik olup olmamasından çok onu uygulayacak olan siyasi kültürün demokratik olup olmaması önemlidir.

Öyleyse “dava” adına bir sistem ya da bir model savunuluyorsa aynı partiden birilerinin çıkıp “Kuvvetler ayrılığı ne durumda?” diye sorgulaması gerekmez mi? Fakat “dava” deyince suskunlukla kabul ediliyor.

Yahut daha yalın olarak dış politikada, ekonomide, eğitimde “Şu politikamız yanlış, değiştirelim” demek ve farklı önerileri tartışmaya açmak “davaya ihanet” olabilir mi?

Aksine, hatalar böyle düzeltilir... Fakat “dava” uğruna suskun kalınıyor, zamanında düzeltmeler mümkün olmuyor, sorunlar büyüyor işte.

ABDÜLHAMİD VE MENDERES

Çeşitli haber sitelerinde şöyle bir söylem uzun süredir dolaşıp duruyor:

“Abdülhamid merhametliydi indirdiler, Menderes güler yüzlüydü astılar...”

Sert politikalar savunuluyor bu sözlerle.

Abdülhamid devrini doğru anlamak için François Georgeon, İlber Ortaylı, Metin Hülagü, Vahdettin Engin ve bilhassa o dönemin siyasi ve entelektüel dinamiklerini anlamak için Şükrü Hanioğlu gibi tarihçileri okumak lazım. O dönem öylesine çok yönlü ve karmaşıktır ki, hiç bir slogana sığmaz.

Merhum Adnan Menderes’e gelince; ıssız Anadolu’ya makineyi ve parayı götürerek “ahali”yi “halk” sıfatına ulaştıran Menderes’in, komitacı gelenekten gelen Celal Bayar’ın etkisiyle sert baskı politikalarına yönelmesinin nasıl hata olduğunu hem oğlu merhum Aydın Menderes, hem aziz hocam merhum Ali Fuat Başgil yazmıştır. Bu gerçeği görmek, tarihe gerçekçilikle bakmak “dava”ya uyar mı, uymaz mı?!

ÖFKE YERİNE İLKE

İster sağdaki “dava”, ister soldaki “devrim” olsun soyut değerleri ifade eder. Halbuki somut ilkeler fevkalade önemlidir.

Tarih soyut kavramlar kullanılarak yapılan hatalarla, facialarla doludur.

Onun için artık “kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, gelişmiş demokrasiler düzeyinde hak ve özgürlükler” gibi somut ilkelerin önemini anlamalıyız.

Tarihimizde büyük hedefler ve hamaset eksik olmamıştır. Özellikle 17. yüzyıldan beri eksikliğini çektiğimiz şey, somut değerlerdir: Rasyonel düşünce, hukukun üstünlüğü, hoşgörü, uzlaşma gibi...

İttihat ve Terakki ile muhalifleri arasındaki kanlı kavgada iki taraf da birbirini “hain” görüyor, kendilerini büyük davaların temsilcisi sayıyorlardı! Sakin olabilseydiler, oturup konuşabilseydiler tarihin akışı farklı olabilirdi.

Artık öfke dili yerine müzakere diline geçmenin zamanı gelmedi mi? Komplo teorileriyle körüklenen hamaset yerine somut sorunlar üzerinde ilkeli çözümleri konuşmanın zamanı gelmedi mi?

Yorumlar