MİLLİ Mücadele’nin meşruiyet zemininde devrim komuta konseyi, merkez komitesi gibi totaliter yapılar değil, milleti temsil eden Büyük Millet Meclisi vardır.
Hareket, 1918 sonlarından itibaren “kongreler”le başladı, “heyeti temsiliye” ile gelişti, Meclis’le asli yapısına ulaştı.
Meşrutiyet’in yarattığı kongre, temsil, seçim gibi demokratik kavramlar, Milli Mücadele’nın tabanını oluşturdu.
Sivas Kongresi sırasında Osmanlı Mebusan Meclisi’nden ayrı bir meclis açma konusu tartışıldı, uygun bulunmadı. “Müdafaa-i Hukuk” grubunun Osmanlı Meclisi için yapılacak seçimlere girmesine karar verildi.
İstanbul’daki Mebusan Meclisi’nde Mustafa Kemal Erzurum, Rauf Orbay Sivas milletvekilidir.
Mustafa Kemal İngilizler tarafından tutuklanacağı için İstanbul’a gitmedi. Osmanlı Meclisi’nde vatanseverler “Felah-ı Vatan” grubunu kurdular, “Misak-ı Milli”yi yayımladılar.
TARİHİ AN GELMİŞTİ
İngiliz ve diğer İtilaf orduları 16 Mart 1920 günü İstanbul’u işgal ettiler. Daha önce de İstanbul’a asker çıkarmışlardı fakat 16 Mart’taki hukuki anlamda da işgaldir; yönetime de el koymuşlardır.
Meclis’i basıp Rauf Bey başta olmak üzere milletvekillerini tutuklamaya başladılar.
Meclis’i Ankara’da açmak için “tarihi an” gelmişti.
Heyet-i Temsiliye reisi Mustafa Kemal Paşa 19 Mart’ta bir genelge yayımladı. Ankara’da “fevkalade yetkilere sahip” Büyük Millet Meclisi’nin açılacağını bildirerek seçimler yapılmasını istedi. Genelgenin 6. maddesi şöyledir:
“Madde 6 - Bu Meclis üyeliğine her parti, zümre ve cemiyet tarafından aday gösterilmesi caiz olduğu gibi, her ferdin de bu mukaddes mücahedeye fiilen katılmak için bağımsız adaylığını istediği mahalde ilana hakkı vardır.”
Bu sayede bütün sosyal, kültürel ve siyasi çevreler Meclis’te temsil edildi ve bu sayede bütün milleti kapsayan bir “aidiyet duygusu” gelişti.
ÖZGÜR MECLİS
Birinci Meclis’te Mustafa Kemal yanlısı “Birinci Grup” ve muhalif “İkinci Grup” vardı fakat bunlar katı yapılar değildi. Konulara göre hareket eden milletvekilleri de vardı.
Muhalif gruptan Erzurum mebusu Hüseyin Avni Bey, saltanatın kaldırılmasından bir yıl önce 28 Kasım 1921’de Bakanlar Kurulu’nun (yürütme erkinin) yetkileri tartışılırken “Bu millet saltanat istemiyor” diye konuşuyordu.
Bütçe müzakerelerinde Erzurum mebusu Salih Efendi, “Büyükler emrediyor” dediğinde Hüseyin Avni Bey, “Bizim büyüğümüz yok, büyüğümüz Allah’tır” diyordu.
Mersin milletvekili Selahattin (Köseoğlu) Bey, sistem tartışmaları sırasında “Kuvvetler birliği istibdattır” diyor, kuvvetler ayrılığını savunuyordu.
O zaman bakanlar teker teker Meclis’te oylanarak seçilirdi. 4 Eylül 1920 günkü oturumda Mustafa Kemal’in İçişleri Bakanı adayı Refet Paşa kaybediyor, Tokat mebusu komünist Nazım Bey İçişleri Bakanı seçiliyordu...
ARAŞTIRALIM, DÜŞÜNELİM
Meclis’te solcular, din adamları, inkılâpçılar, liberal reformistler güçlü gruplar halinde mevcuttu.
Böylesine çoğulcu ve özgür bir Meclis’te Mustafa Kemal nasıl davranarak gerçek liderlik yapabildi?
Tek Parti dönemi neden ve nasıl farklıdır?
1950’den sonra da partilerde lider egemenliği nasıl oluştu?
Kuvvetler ayrılığını nasıl unuttuk?
Bugün niye hâlâ yüzde 10 barajıyla TBMM’nin temsil kalitesini aşağıya çekiyoruz?
Günümüzün sorunlarına geniş ufuklu bakabilmek için araştırmalıyız, düşünmeliyiz
Yorumlar
Yorum Gönder