İSTİKLAL Marşı güftesiyle ve bestesiyle bir bütündür. Yeni beste isteyenler olduğu gibi, yeni bir güfte isteyenler de olmuştu.
1937 yılında Mehmet Âkif’in güftesinin yerine yeni bir güfte yarışması için şiir yazanlardan biri de Necip Fazıl Kısakürek’ti.
27 Aralık 1936’daki vefatından önce Mehmet Âkif’e gazeteci Hakkı Tarık ile haber gönderen Atatürk, İstiklal Marşı’nı değiştirmeyeceğini söylemişti. 1937’deki hevesler kâğıt üzerinde kalacaktı.
İster yeni güfte, ister yeni beste denilsin, bu teşebbüsler milli marşlarda bulunması gereken ‘tarihselliğe’ zarar verir. İstiklal Marşı’mız güftesiyle de bestesiyle değişmeden ‘devam’ etmelidir.
Sadece bugün değil, öteden beri “İstiklal marşımız güftesiyle de bestesiyle millidir” görüşünü savunuyorum.
TARİHİ DEĞERLER
Yeni bir bestenin yeni bir kutuplaşma yaratmasından da sakınmak gerekir.
Üstelik milli marşlar bando ile tempolu yürüyüş ya da resmigeçit yapmak için değil, saygı duruşu halinde ve huşu içinde dinlenilmek ve söylenilmek içindir.
Fransız milli marşı ‘La Marseillaise’, içinde kanlı birçok ifadeler bulunan ‘eski’ bir halk türküsüdür. Fakat Fransız İhtilali’nin, Fransız tarihinin bir ifadesi olarak iki yüzyılı aşkın bir süredir aynen devam ediyor, güftesiyle ve bestesiyle.
Merhum Âkif, “Allah bu millete yeniden İstiklal Marşı yazdırmasın” demişti, torunu Selma Ersoy Argon Hanımefendi de şöyle konuştu:
“Allah bu millete bir daha ne güftesi ile ne bestesi ile yeniden İstiklal Marşı yazdırmasın. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu konuda bana hak vereceğine yürekten inanıyorum.”
Nokta...
TEHLİKELİ DÖNEM
Dünya bir tarafta Trump, öbür tarafta Putin, popülist ve çatışmacı liderlerin peşinde tehlikeli bir döneme girmiş bulunuyor. Sivil anayasal kurumlarla çatışma halinde olan Trump, son azil ve atamalarıyla ekibinde generallerin ve istihbaratçıların ağırlığını büsbütün arttırdı.
Soli Özel, Habertürk’te, “ABD hızla kuralsız, tepedeki şefin kafasına estiği gibi davranabildiği bir muz cumhuriyeti kimliğine bürünüyor” diye yazdı.
Ya Putin? Rusya’nın tek başına hâkimidir, yalnız daha soğukkanlı, daha hesaplıdır.
Dikkat edilmesi gereken husus, ikisinin de ‘güç’ faktörüne adeta taparcasına ‘meftun’ olmasıdır. Zaten rejimleri ne olursa olsun aşırıcılık daima militarizmle bütünleşir; uç örnekler Hitler ve Stalin gibi...
Dünyada demokratik değerlerin aşınması ve popülist hareketlerin güçlenmesi gibi çok tehlikeli bu eğilime eşlik eden başka bir sorun daha var: Rasyonel ve analitik düşünceler yerine ‘post truth’ denilen ve komplo teorileriyle efsanelerden yoğrulmuş duygular ağır basıyor.
Bu böyle güçlenerek sürüp giderse, neye güvenebiliriz? Sağduyu, itidal, akıl, hukuk?
TÜRKİYE’NİN YERİ
Süreç, Türkiye açısından çok daha kritiktir. Amerikan aşırılığı daima İsrail’le bütünleşmiştir. Trump da şimdiye kadar hiçbir başkanın yapmadığını yaparak Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etti.
Şu Ortadoğu tablosuna bakın: Bir tarafta Amerika, İsrail ve Suud bloku... Öbür tarafta Rusya, İran ve Esad bloku...
Bu çelişki sertleşecek, Trump boşuna mı militarist bir ekip kuruyor... Putin boşuna mı ‘dünyanın her noktasını vuracak yeni füze’ yapıyor.
Bizi bekleyen nedir? Türkiye sıkışacak mı, yoksa jeopolitik değeri mi artacak?
Ben bu soruya cevap veremiyorum.
Bu akşam CNN Türk’te Saat 20.30’da Eğrisi Doğrusu programında konuklarım Sinan Ülgen ve Prof. Ersel Aydınlı’ya soracağım bunu
Yorumlar
Yorum Gönder